Alternatif Teorisi

BİR TEORİ DENEMESİ

"Pek büyümsemeyin, ama pek de küçümsemeyin, yeter."
Nurullah Ataç

İÇERİK

BİRİNCİ BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURGUSU ÜZERİNE BİR DENEME

1- Giriş
2- Nereye Kadar Düşünmek?
3- Bir Seçenek Olarak Alternatif Ve Tasarımı
4- Aykırılığın Mantığı

İKİNCİ BÖLÜM: FARKLI BİR GÖRÜŞE DOĞRU

1- İnsan İlişkilerinde Konsensus Ve Fiyat Teorisi Arasında Rasyonel Bir Karşılaştırma
2- Kitle İletişimi, Reklam, Tanıtım Ve Etkileşim
3- Tüketici Psikolojisi Ve Tarafların İlişkiye Bakış Açısı
4- Bir İlişkinin Çözümlemesi
5- Ve Sonrası

BİRİNCİ BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURGUSU ÜZERİNE BİR DENEME

1- GİRİŞ

Çağdaş dünyanın kabul ettiği düşünce anlayışı, gerçeğin kimsenin tekelinde olmadığını öngörür. İnsanların yaşayış ve düşünce şekillerinin tarih boyunca değişimi ve tarihin herhangi bir zamanında söz konusu düşüncelerin çağdaşlarıyla yer yer çelişki içinde olması, günümüz insanını bir yanda diğer düşünce şekillerini de kabul etmeye götürürken diğer yanda şu an gerçek olarak alınan kavram ve olguların gerçekliğinden şüphe etmeye yöneltiyor. Var olana duyulan kuşku aslında yeni düşünce ve anlayışlara hoşgörü gösterilebilmesi için gereklidir. Ancak böylesi bir düşünce ortamında düşünceler gelişebilir.

Günümüz felsefesi içinde ortaya çıkan kimi düşünceler ise, dogmatik düşünceyi reddettikleri ölçüde nesnel gerçekliği de yadsıyabiliyorlar. Bu durumda ahlak değerleri, doğru ve yanlış kavramları bir ölçüde kişilerin kendilerince belirleniyor. Sonuçta ortaya çıkan, farklı boyutlarda ve farklı şekillerde algılanan olguların gene farklı terimlerle anlatılmalarından ve anlaşılmalarından doğan bir tür kavram kargaşasıdır. Neyin doğru, neyin yanlış olduğu kişiden kişiye değişmektedir.

Bilinçli insan, bu karmaşa içinde kendi gerçeğini arayan, sorular soran ve bu yolda çabalayan bir kişilik olarak ortaya çıkıyor. Bu insan yanıtlarını bulamadığı sorulardan rahatsız oluyor. Evrenin karışıklığı ve anlaşılmazlığı karşısında, onu anlamaya ve yönlendirmeye çalışan fakat son aşamada gene de evrenin bir parçası olduğunu farkeden insanın umutsuzluğu, en açık ve anlaşılır şekilde Albert Camus'nün eserlerinde ortaya çıkıyor. Camus'ye göre, hayatın anlamsızlığı ve boşunalığı, evrenle onun bir parçası olan insan bilinci arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanıyor. "Gerçeği anlamak ve hayatı tanımak için bunca uğraştık ama şu an elimizde kalan, elde edemediklerimiz yanında bu derece önemsizse, nedendi bu kadar çaba?"

Ama hayatın anlamı hakkında bir fikir sahibi olmadan da bazı sorulara yanıt bulmak gerekir. Çünkü bizim düşüncemiz ne olursa olsun, bu işi biz yapmazsak, başka bir zamanda ve başka bir yerde başka birileri düşünecek ve yanıt arayacaklar. Jacob Bronowski, İnsanın Yücelişi adlı eserinin son bölümünde şöyle demektedir: "Siz geçmiş inançlardan arta kalan ilkelerle yetinirken, dünyayı adınıza başkalarının yönetmesine boyun eğerseniz, bilgin dürüstlüğü koruyamaz, sürdüremezsiniz. İnsanın yücelişi sürecektir. İnsanın yücelişinde bundan sonraki adımı biz atmazsak, bu adımı başka bir yerde başkaları atacaktır."

Bunun birey için anlamı şudur: Sizi ilgilendiren konular üzerinde bugün burada siz düşünmezseniz, başka bir zamanda, başka bir yerde, başka birilerinin, sizi dikkate almadan, sizin adınıza karar vermelerine olanak vermiş olursunuz. Bu ise özgürlüğüne düşkün, bilinçli insanın kabul edemeyeceği bir durumdur. İsterseniz, hayatın anlamsızlığını veya bunun sizin işiniz olmadığını bahane ederek düşünmekten vazgeçiniz. İşte o an siz başkaları için olduğu kadar kendiniz için de yoksunuz demektir.

2- NEREYE KADAR DÜŞÜNMEK?

Düşünürken aslında sorularımıza çözüm arıyorsak, bulduklarımız bize yardımcı olmalıdır. Aradığımız, sorunumuzu çözecek gerçektir. Çok boyutlu ve karmaşık bir labirentte gerçeği ararken, gerçek olduğunu varsaydıklarımızın başkaları için gerçek olması gerekmediğini de biliyoruz. Gerçeğin tanımı kişiden kişiye, zamandan zamana değişiyorsa, benim için gerçek olan, benim sorunumun çözümüne yardımcı olandır. Bu, başkaları için gerçek olmayabilir ama başkaları için gerçek olan benim için çözüm oluşturamadığından tekrar düşünmek durumunda kaldığıma göre, benim bulduğum sonuç bana ait olduğu ölçüde gerçektir.

Nesnel gerçeği ya da herkes için doğru olanı aramıyoruz, çünkü onu bulamayacağımızı biliyoruz. Hayatı tümüyle tanımak ve yorumlamak için insan ömrü yeterli değildir. Öte yandan, önümüzdeki sorunlar çözüm beklemektedir. Gerçek kimsenin tekelinde değilse, herkes için gerçek olanı aramak anlamsızdır. Gene de birileri çıkar, diğer insanların yanılgı içinde olduğunu ve hayatın anlamını aslında kendilerinin bildiğini varsayarak, diğer insanları buna inanmaya zorlarsa, gerçek yanılgı budur. Çünkü, mutlak gerçeklik var olsaydı bile, onu anlamaya ve kavramaya insanın bilinçli olarak geçirdiği kırk-elli yıl zaten yetmeyecekti.

Aradığımız ve değerlendirmemiz gereken, bize ait gerçektir. Bunun için çabalıyoruz. Ama cesaret isteyen bu zor işi yaparken, neyi niçin yaptığımızı bilmek durumundayız. Sonuçta, gerçek olduğunu varsaydığımız şekil çözüm getirmekten öte yeni sorunlar çıkarıyorsa, hata yaptığımızı kabul edip hatayı bulmalı ve gidermeliyiz.

Kendi düşüncesini tarafsız olarak inceleyip kendi hatasını bulmak, insanın kendi bilinciyle arasındaki garip bir çatışmadır. İnsan kendisiyle düşünsel bağlamda çatışma içinde olabilir mi? Kuşkusuz, burada bahsedilen tutarsızlık durumu değildir. "Ben böyle düşünüyorum ama bunun nedeni benim yaşadığım şu olaylar. Öyleyse ben aslında böyle değil öteki türlü düşünmeliyim.." diye mantık yürüten bir insan kendisine yabancılaşmış mı sayılır? Aslında bu mantığı yürüten kişi kendine yabancılaştığının farkında olduğu sürece bunu belirtmesi kendine yabancılaşma sayılamaz. Bir tür özeleştiri olarak kabul edilebilir. Ama kendine aykırı düşündüğünü iddia eden insan, son değerlendirmede gene de kendi mantığını ortaya koymaktadır. Söz konusu olan, insanın bilinciyle öznel gerçekliği arasındaki uyumsuzluktur. Nesnel olmak iddiası taşıyan insanın yanılgısıdır. Somut varlığımız bir takım eylemlerde bulunuyor ve buna bağlı düşünceler üretiyor, ortaya çıkan bu düşünceleri ise, aynı insan gene kendi düşünceleriyle eleştirebilir ama doğruluklarını ölçemez. Tek bir birey için nasıl evrim söz konusu olamıyorsa, düşüncenin evrimi sayılan diyalektik de tekbir bireyin soyut düşünceleriyle gerçekleştirilemez. Birey, diğer bireylerin düşünce ve davranışlarını gözönüne alarak bazı karşılaştırmalar yapabilir ve bundan bir takım sonuçlar çıkarabilir. Ama ortaya çıkan gene de öznel bir düşüncedir.

O halde, insan nasıl kendine ait gerçeği bulup hatasını giderebilir? Aranılan gerçek, sorunu çözebilecek veya soruya doyurucu yanıt verebilecek nitelikte tanımlandığına göre, karşılaşılan önermenin doğruluğu buradan saptanabilir. Ancak yanlışlığı kabul edilen mantığın yerine nasıl bir mantık yürütüleceği sorunu vardır, saptanması zor olan budur.

Öngörülen düşünce uygulamaya konulmadan doğruluğundan ya da yanlışlığından söz edilemez. Demek ki varsayılan gerçeklik uygulamaya konulmalıdır. Uygulama alanında karşılaşılan başarısızlık tekrar düşünmek için gerek nedendir. Ancak yanlışlığın ispatı sayılmaz. Çünkü uygulama eksik ya da hatalı yapılmış olabilir. O zaman ilk olarak uygulama şekli gözden geçirilmelidir.

3- BİR SEÇENEK OLARAK ALTERNATİF VE TASARIMI

Sorunun başlangıç olarak doğru tanımlanmış olması ve hatanın uygulamadan kaynaklanması, "Alternatif Teorisi"nin çıkış ilkeleridir. Kaba bir şekilde 'Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir' atasözüyle belirtilen bu durum, sorunun çözümünde karşılaşılan engelin alternatifsizlik olduğunu ortaya koyuyor. Yeni bir seçenek bulunması veya yaratılması gerekmektedir.

Bu yeni seçenek genel nitelikleri yönünden tanımlandığı için, (sorunun doğru tanımlanmış olduğu varsayımı, çözümün şekilsel tanımını da içerir) aslında yapısal ve işlevsel olarak diğer seçeneklere benzemektedir. Ancak bu seçenek nasıl değerlendirilebilir? Söz konusu seçenek (alternatif) ya çok yakında olduğu halde farkedilememektedir ya da aranırsa bulunacak bir yerdedir. Eldeki ölçüt ise bu seçeneğin yapısal ve işlevsel tanımıdır.

Alternatif teorisi kısa dönemli krizlerden çıkış için yararlı bir yöntemdir. Yaşanılan olayların tekilliğine fazla düşünmeyi gerektirmeyen bir başkaldırı sayılabilir. Bu yönüyle cesaret vericidir. Yakınlarda bir yerde, soruna çözüm olabilecek bir olgunun varlığı ve kimsenin ve hiçbir şeyin vazgeçilemez olmadığına duyulan inanç, bu yöntemin uygulama ilkesidir.

Alternatif Teorisi, sorunun doğru tanımlandığı varsayımından yola çıkarak yeni bir seçenek aranmasını öngörüyor. Oysa sorunun kaynağı seçeneklerin (eşdeyişle önerilen çözüm yöntemlerinin) özellikleriyse, yani sorun doğru tanımlanamamışsa, alternatif olarak değerlendirilen seçenek de bir süre sonra benzer sorunlar çıkaracaktır. Esasen yeni seçeneğin de benzer sorunlar çıkarması, başlangıçtaki sorunun tekrar tanımlanması için yeter nedendir. Artık söz konusu olan, uygulamanın doğruluğu veya yanlışlığı değil, doğrudan doğruya sorunun tanımlanış şeklidir. Bu durum şöyle örneklenebilir:

Susayan bir kişi, sorununa çare olarak Coca Cola içmeyi gördü ve öyle yaptı. Ancak bir süre sonra, Coca Colanın içerdiği şeker, tekrar susamasına neden olunca, uygulamanın (seçeneğin) yanlış olduğu düşüncesiyle kendine alternatif olarak Pepsi'yi seçti. Alternatif seçenek, genel özellikleri yönünden ilk seçeneğe çok benzediğinden (tanımlamaya uyduğundan) bu seçimi yaparken fazla düşünmesine gerek kalmamıştı. Fakat Pepsi de şeker içerdiğinden gene susuzluğa neden olunca, bu kişi, sorunun kendi seçeneklerindeki yapısal bir özellikten kaynaklandığını farkederek, başlangıçtaki sorunu (susuzluğunun nedenini) tekrar düşünmek ve tanımlamak durumunda kalacaktır. Zaten ancak o anda yeni bir tanımlama gereğini farketmiştir, daha önce değil.

4- AYKIRILIĞIN MANTIĞI

Aykırılığın Mantığı, sorunun tekrar tanımlanması (anlaşılması) için bir yöntemdir. Sorunun irdelenmesinde diyalektik yöntemi önermektedir. İlke olarak Alternatif Teorisinden daha karışık ve daha düşündürücüdür. Sorulacak ilk soru, sorunun kaynağının aslında ne olduğudur.

Tanımlamanın yanlışlığı kabul edildiğine göre yapısal ve işlevsel çözümlemeler yoluyla eksikliğin ya da yanlışlığın ne olduğu araştırılmalıdır.

Söz konusu eksiklik ya da yanlışlık, daha önce farkedilemediğine göre o ana kadar yararlanılan bakış açıları yetersiz kalmıştır. Bu noktada Aykırılığın Mantığı, başka insanların göremediği şeyleri görebilmek için, onların bakamadığı yere bakılmasını öneriyor. Başkalarının bulamadığı yanıtları almak için, başkalarının sormayı akıl edemediği soruları sormak ve yanıtlarını aramak gerekir. Burada "başkaları" olarak anlatılan, başka kişiler olmak zorunda değildir, aynı kişinin daha önceki bakış açıları ve değerlendirmeleri de olabilir. Bu, çok karmaşık ve çok boyutlu düşünmeyi gerektiren bir yaklaşım biçimidir. Ortadaki duruma zıt ve aykırı olan düşünce yöntemlerini kullanmak gerekir. Aykırı yaklaşımın mantığı çözümü kolaylaştırabilir. Çünkü diyalektik yasalarına göre, her sentez, bir tezle o teze karşıt olarak ileri sürülen ve tezi yadsıyan antitezin bileşimidir. Sentezin, tezden ve antitezden sonra gelmesini ve böylelikle onlara üstün olmasını sağlayan her ikisinden de yararlanmasıdır. Sentez oluşuncaya kadar, antitezin doğruluğu ve yanlışlığı söz konusu değildir. Asıl olan, tezin hatalı oluşudur. Tez, antitez olmaksızın gelişip senteze varamayacağına göre, aykırı bir bakış açısı olmaksızın gelişim söz konusu değildir. Aykırılığın Mantığı, senteze gitmeden önce gereken antitezi bulmak içindir. Bu aşamada, başta ahlak değerleri ve toplumsal kalıplar olmak üzere eski tanıma altyapı oluşturan tüm değer yargıları, yeni tanımlamada sorunun oluşumundaki nesnel koşullar olarak alınabilir. Aykırılığın Mantığı, konvansiyona ters düşmekle ya da yerleşik değer yargılanınca eleştirilmekle değerinden kaybetmez. Aksine bundan güç kazanır.

Şu halde, uygulamadaki yanlışlık ve eksikliklerin aslında sorunun yanlış tanımlanması durumunda, sorunun tekrar ve o ana kadar ki gerçeklerin hepsini de içeren bir şekilde tanımlanması gerekiyor. Bunu da, Aykırılığın Mantığı'nın önerdiği diyalektik yöntem gerçekleştirebilir.

TEORİNİN İKİNCİ BÖLÜMÜ

REFERANSLAR

1- Düşünce Tarihi, Orhan Hançerlioğlu 5. Basım İstanbul, 1987 ve 3.Basım İstanbul 1971.
2- İnsanın Yücelişi, Jacob Bronowski Filiz Ofluoğlu çevirisi, 1974 ve The Ascent of Man - aynı eserin orijinali.
3- Introduction to Macroeconomics
4- Introduction to Behavioral Psychology
5- Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin, O Beni Genelevde Piyanist Sanıyor, Jacques Seguéla 1988.
6- Introduction to Human Polity, Kay Lawson 1985


NİSAN 1989

 


Müzik ve Nostalji yazıları için TIK'layın

'Eskinin Adamıyla Nostaljinin Sesi' radyo programına SESLİ mesajla katılmak için TIK'layın!
"Eskinin Adamıyla Nostaljinin Sesi" radyo programına SESLİ mesajla katılmak için TIK'layın!


Müzik Zevkinizi Kendiniz mi Belirliyorsunuz?


Rock Müzik Dinleyicisinin "Kimse Bilmiyor" Sevinci


Sokak Çocuğu Ali ve 'Aşkımı Süpürmüşler' Şarkısı


Sosyal Medyada Paylaşılan Matematik Sorularının Arkasında Ne Yatıyor?

En sevdiğiniz şarkıların arkasındaki öyküler ve ötesi
Emmanuelle 'i Hatırlarken


Müzik Dinleme Alışkanlığımız Değişirken


"Those were the Days" şarkısının 1920'ler Rusya'sından Orijinal Versiyonu


Bir Ejder Efsanesi: BRUCE LEE


Yeşilçam'da Seks Filmleri Furyası